Yunanlılarda Fındık : Jüpiter’in Maya adlı peri ile münakaşasından Arkadya kıtasının bir dağında dünyaya geldiğini gördüğümüz, kendisinde kurnazlığın acıbalı bulunan başındaki ve ayaklarında ki kanatlarıyla rüzgar gibi akıp giden Ticaret Tanrısı ( Hermes – Mergür ) ün asası bir fındık değneğidir. Önceleri bu asanın ucu birbirine düğümlü iki çubuktan ibaretti , sonraları iki yılan başı ile nihayet bulduğu görülür. Asanın kuvvetini denemek isteyen Hermes, bir gün boğuştukların gördüğü iki yılanı bu fındık dalı ile kırbaçladı ve bu ilahi vuruştan artık ayrılmayacak şekilde yılanları birbirine yapıştırdı. Bu değneğin dokunduğu bütün eşya o anda altına döndüğü içinde Hermes aynı zamanda bir servet ve bereket timsali olarak ta tanınır. Şehirlerde sokakların birleştiği yerlerde onun adına dört köşeli sütunlar dikilirdi, pazarlarda ve meydanlarda ölçünün, çekinin ve terazinin icatçısı telaki olunurdu. Heykeli ilk defa Milattan 369 yıl evvel Atina da Doğmuş meşhur heykeltraş tarafından yapılmıştır. Gök tanrısı Zeus’un gazabına uğrayan bir Yunan yarım ilahı olan Tantalus efsanesi de bu arada zikrolunabilir.

Romalılarda Fındık : Publius Virgilius Maro’nun ( M.Ö. 70 – 19 ) rüstai bükoliklerinde çoban sevgililerin en büyük şahidi ve delili olarak gösterilen fındık, kahinlerin ininde de kıymeti pek şümullü idi. Romanın örf ve adetlerinde kökleşmiş bir önemi vardır, büyük saadetler ancak fındık dalı yakmak suretiyle kutlanırdı. İzdivaçlarda mesut olmanın kutsiyeti ise bu ağaçtan beklenirdi. Sihirbazlarda eflaki bir kuvvet ve kudretin ibdamı ancak fındık ağacın da bulur ve görürlerdi. Her yıl Bacchus şerefine tertip edilen ayinlerde bir teke mabede kurban edilir, gövdesi de fındık dallarına sarılarak yakılırdı.

Araplarda Fındık : Hicri 9 uncu asır da yazılan Ahteri – Kebir lügatında, Araplar’ın fındığa bındık dediklerini ve bu ırkın Emeviler zamanında Abdul Melikin kardeşi Mesleme’nin kumandasında Karadeniz kıyılarından 99 yılında İstanbul’a uzanan ordunun geçinden sonra tanıdığı görülmektedir. Bu arada Arapça’dan çevrilmiş, meyvelerin esrarına dair kitapta, fındığı bize pek hayali misallerle tanıtır. “ Fındık ağacından, yılan, akrep gibi bütün zehirli hayvanlar kaçarlar, elinde fındık ağacından bir dal bulunan adam cümle afattan emin olur.” Deniliyor

Eski Türk Destanlarında Fındık : Fındık ağacının Türk masal ve destanlarında ki yerini Yunanlıların İlyada, Odise’sinden, İranlı’ların Şeyhnamesinden, İslamdan önceki Hyungun, Tukyu, Tepegöz, İslamdan sonraki Satık Bugri, Toktamış, Manas destanlarından ziyade maşeri bir muhayyelenin eseri olan Buğu Tekin efsanesinde bütün kudretiyle bulmak mümkündür. Eski Türklerin ( şamanilik ) din hayatında çok büyük bir mevki bulunan “ Yağtaşı-yağmur taşı”nın gökten inen altın ışıktan meydana geldiği ve Tanrının bu nurunun Huş ağacıyla, fındık ağacı üzerine indiği ve Türk şevketinin timsali olan kutlu dağını vücuda getirdiğini, Ziya Gökalp’den öğrenilmiştir.